15 Temmuz 2008 Salı

Futbol Bir Eğlencedir

Şampiyonlar Ligi maçlarında tribünlere baktığımızda merdivenlerde oturan bir kişi dahi bulamazsınız. Çünkü UEFA bu konuda çok ciddi bir tutum sergilemektedir. Fazla bilet satılmaması, merdivenlere seyirci oturtulmaması, maç öncesinde biletsiz kişilerin stada yaklaştırılmaması gibi emirleri vardır UEFA’nın takımlardan. Peki Şampiyonlar Ligi’nde oynayan ve bu istekleri harfiyen yerine getiren takımlarımız kendi liginde oynadıkları maçlarda bu ayrıntılara niye dikkat etmiyor?

Sorunlar Belli

Şu kimsenin ret edemeyeceği bir gerçek ki tribünlere haddinden fazla seyirci alınıyor. Daha fazla gişe hasılatı elde edebilmek için, amigolara veya taraftar gruplarına daha fazla bilet verebilmek için ve rakip üzerinde daha yoğun bir baskı uygulayabilmek için takımlar fazla bilet basıyorlar ve korsan girişlere müsemma gösteriyorlar. Stada kapasiteden fazla seyirci girince bu fazla seyirci ancak merdivenlere oturabiliyor. Yani merdivenlerde seyircilerin oturmasının tek sebebi statlara kapasitelerinden fazla seyirci alınmasıdır. Bunun yanında her maçtan önce stat çevresindeki insanları incelersek futbolla ilgisi olmayan yüzlerce kişiye rastlarız stat etrafında. Bu insanlar sanki maça girecekmiş gibi ellerini kollarını sallaya sallaya gişe önlerine kadar gelebilmektedirler. Bu insanlar iki sebepten dolayı oralarda dolanmaktadırlar. Birincisi korsan veya sahte bilet satmak, ikincisi ise amigoların adamlarıdır bunlar ve maç başladıktan sonra veya başlamasına az bir süre kala stada bedava girmek için stat içinden gelecek olan kombine kartları veya kullanılmış biletleri beklemektedirler. Her iki durumda acilen önlenmesi gereken durumlardır. Parasını verip biletini almış olan normal seyirciler dahi stada bin bir zorlukla girebilirken bu adamlar nasıl oluyor da rahatça stat çevresinde dolanabiliyorlar? Biletli seyirciye her türlü zorluğu çıkartan elinden geldiğince ters davranan stat görevlileri bu insanlara sıcak davranıyorlar. Bunun sebebi çok açık çünkü bu adamlar yöneticilerden aldıkları izinle buralarda dolanabilme hürriyetine sahip oluyorlar. Korsan konusunda tüm suç emniyetindir. Sata içindeki en ufak bir olayda masum taraftarları var güçleriyle coplayıp döven emniyet memurları kimlerin korsancı olduğunu kimlerin korsancı olmadığını çok iyi biliyorlar ama nedense bu şahıslara hiçbir müdahalede bulunmuyorlar.

Nasıl Çözülür?

Fazla bilet basımı sorunu için iki çözüm yolu bulunabilir. Birincisi biletlerin basıldığı matbaalara devlet tarafından görevlendirilen bir denetçi atanır ve bu denetçi verilen rakamlar kadar bilet basılıp basılmadığını denetler. İkinci yol ise kulüplere ağır cezalar verilmesidir.Merdivenlere seyirci alan kulüplere önce ağır para cezası verilir baktın yine yapıyor sahasını kapatırsın hala inadına yapıyorsa o sezon sahasındaki maçları başka ve daha küçük bir stada verirsin ne kadar fazla seyirci alırsa alsın zarar edeceğinden belli bir yerden sonra kendi sahasında oynayabilmek için mecburen gerekenleri yerine getirecektir. Stat çevresindeki kimliği belirsiz insanları oralardan uzaklaştırmak için iki şey gerekmektedir. Birincisi kulüp yöneticilerin bu insanlara karşı duruşlarının değişmesi. Ama ne yazık ki bu ülkemizde olması çok düşük ihtimalli bir seçenek. Çünkü yöneticilerle o şahıslar arasında al gülüm ver gülüme dayalı bir ilişki var. Yöneticiler onları maçlara gelip takım ve yönetim lehine bağırsınlar diye beslemektedirler. O tipler gelip takım ve yönetim lehine bağırdıkları sürece yöneticiler de onları beslemeye devam edecektirler.

Bu sebepten tüm sorumluluk yerel yöneticilerde ve emniyet teşkilatındadır. Polisler bileti, kombine kartı veya davetiyesi olmayan hiç kimseyi hangi sebeple olursa olsun, kim rica ederse etsin stat etrafında kurulan güvenlik çemberinden içeriye almamalıdır. Tabi bu insanlarda boş durmayacaklardır. Onlarda bilet alıp stada girmeye çalışacaklardır. Bunu özellikle korsan bilet satıcıları yapacaklardır. Ancak emniyet korsan bilet satanları belirleyip bu insanları eşkallerinden tespit edip yakalamalıdır.

Tek Şart İstemek

Aslında tüm bu saydıklarım yıllar önce yaşanmalıydı ve bugün bunların yerine kazandığımız başarıları ve futbolumuzu geliştirmek için yapmamız gerekenleri tartışmalıydık. Mevcut sorunları çözmek için yukarda saydıklarımı uygulamanın yanı sıra olması gereken en temel şey “istemektir” Bu sorunlar federasyon yetkililerinin, devletin ve kulüplerin futbolu bir kar etme aracı olarak görmelerinin yanı sıra sinema gibi tiyatro gibi boş vakit geçirme eğlencesi,bir sosyal faaliyeti olduğu bilincine erişmeleri ve bu sorunları gerçekten çözmek istemeleri ile çözülecektir.

9 Temmuz 2008 Çarşamba

Günü Kurtarmak

Hayatin her asamasinda her insan veya her kurulus belli krizlere girebilir. Bu gayet dogal bir surectir. Ancak bu krizin sebebi onemlidir temel olarak. Eger sartlardan dolayi bir sikinti varsa bu asilabilir bir krizdir. Ancak eger yonetimsel ve mantiksal bir kriz soz konusu ise durum gercekten karanliktir.

Galatasaray’da da boyle bir mantiksal ve yonetimsel kriz soz konusu. Butun sartlar uygunken, hersey yolunda iken yapilan bariz hatalar koskoca bir potansiyeli eritmis ve anca kendi yaginda kavrulabilen bir hale getirmisitr. Sunu kimse unutmasin ki Galatasaray 20 milyonun uzerindeki taraftari ve Avrupa’da ismi duyulmus tek Turk takimi olmasiyla cok buyuk bir potansiyele sahiptir. Gercekten istenilse Galatasaray’i icinde bulundugu finansal krizden kurtarmak icin ne Riva’ya ne de Florya’ya ihtiyac yoktur. Yapilmasi gereken tek sey bilincli ve akilcil bir yonetim sergilemektir.

Peki bu nasil olacak? Aslinda cok basit. Oyle karmasik formullere gerek yok Galatasaray’in gelecegini aydinlatmak icin. En temel hareket Galatasaray ismini her yerde gostermektir. Oyle bir reklam politikasi yurutulmeli ki herkes her yerde GS logosu gormeye alismali. Tabi bu reklam kampanyasinin ici bos birakilmamali. Hizli tukerime ve spor sektorune hitap eden tum urunlerde uretime baslanmali ve Galatasaray ismi buyuk bir marka olmalidir. Yalniz bunu yaparlen Fenerbahce gibi bir formayi 100 YTL’ye satip yan urun satisinda zirvedeyiz gibi spekulatif hareketlerde bulunulmamali piyasa sartlarina uygun bir fiyat endeksi belirlenmelidir. Bunlarin yaninda spor takimlarinin yan urunlerinin satisini ve gise gelirlerini yukseltmek icin her bransa kendi dalinda isim olmus birer yildiz oyuncu takviyesi yapmak sarttir. Bu oyuncular ne kadar maliyetli olurlarsa olsunlar kendi maliyetlerini karsilayabilecek oyunculardir bunu kimse unutmasin.

Muhim olan kisisel egolarin bir kenara birakilmasi ve sadece Galatasaray’a hizmet etmeyi gorev edinebilecek kisilerin yonetime atanmasidir. Yoksa holdng sahibi isadamlari takimlarini ne kadar cok severlerse sevsinler once kendi islerini gozeteceklerdir gayet dogal olarak. Cunku onlarinda gecim kaynagi sahip olduklari sirketleridir. Bu sebepten dolayi yonetim profesyonel yoneticilere birakilmali. Eger oyle olursa gidisatin ne kadar kisa surede degistigini hepimiz goruruz.

28 Mart 2008 Cuma

Gerrad+Torres=Liverpool


Uzun seneler Liverpool forması giyen İsviçreli defans oyuncusu Stephane Henchoz Liverpool'un yıldız oyuncuları Torres ve Gerrard'ın ellerine baktığını eğer kesintisiz başarı istiyorlarsa eski takımının en az 2 tane daha yıldız oyuncu almak zorunda olduğunu söyledi.

Gerrard ve Torres kötü oynadıklarında takım adeta yavaşlıyor ve gol atmakta ciddi sorunlar yaşıyor diyen İsviçreli defans oyuncusu, takımda çok fazla rotasyon yapıldığını ve bunun da takımın performansını etkileyen faktörlerden biri olduğunu ekleyerek sözlerini noktaldı.

3 ay kadar önce menejerlik eğitimi almaya başlayan Henchoz ancak 2 sene sonra menejerliği düşüneceğini belirtti.

6 Şubat 2008 Çarşamba

Var mısın Yok musun?


Acun Ilıcalı'yı tebrik etmek gerek. Standart Türk ailesinin ihtyiaç duyduğu TV yıldızı açığını doldurmuş bulunmakta.

"Var mısın yok musun" isimli program kesinlikle bir yarışma değil. Program tamamen şansa fayalı bir konseptte. Bu programın temel işlevi insanları umutlandırmak. Ekonomik sıkıntı çeken insanlara çalışmadan büyük para kazanma ihtimali veriyor. Halbuki Beşiktaş Çarşı'nın da dediği gibi para çalışmadan kazanılmaz.

Yeni dünya düzeni insanlara paranın çalışılarak kazanılamayacağı gibi dev bir yalanı kabul ettirmiş durumda. İnsanlarda kolaylarına gelen bu yalana inanmak için adera can atıyorlar ve kısa yoldan nasıl köşeyi dönerim hesapları yapıyorlar.

"var mısın yok musun" gibi programlar yeni dünya düzeninin insanlara kabul ettirmek istediği bu insanlık ve doğa karşıtı tezlerinin birer destekçisi konumundaki programlardır. Bu sebepten bu tuzağa düşmemek dileğiyle

23 Ocak 2008 Çarşamba

Türkiye


Ülkemiz gerçekten çok enteresan insanlardan oluşuyor. Her şeyi bildiğimizi zannediyoruz ama aslında o kadar cahiliz ki her şeye kanıyoruz. Taraflı medyayı okuyup, izleyip şartların iyi olduğunu, ülkenin iyiye gittiğini zannediyoruz. Oysa durum tam tersi

Ülkemizde hiçbir şey iyiye gitmiyor ve her şey daha da kötüleşecek. Bugüne kadar demokrasi ayağına, serbest piyasa ekonomisi bahanesiyle yapılan her şey bu ülkeye zarar vermiştir. Ancak bizler ısrar ile bu bozuk düzenin devamına destek veriyoruz. Bunu nasıl mı yapıyoruz? Suni gündemleri ana başlığımız yapıyoruz. Örneğim türban, örneğim terör…

Bu ülkenin sorunları ne türbandır ne de terördür ne de satılmış basının bizlere lanse ettikleridir. Bu ülkenin en büyük sorunu bağımsızlıktır. Maalesef ülkemiz bağımsız değildir. Ekonomisi bağımsız olmayan hiçbir ülke bağımsız olamaz. Bağımsızlık anayasada yazıldığı gibi olmuyor maalesef. Eğer bir ülkenin ekonomisini Amerikan Bankası, gündemini Siyonist lobisi belirlerse o ülke bağımlıdır; tıpkı Türkiye gibi.

Bitmedi…

21 Ocak 2008 Pazartesi

FIFA ve UEFA’dan Avrupa Takımlarına Destek


Avrupa ve Dünya Kupaları’na futbolcu yollayan Avrupa takımları FIFA ve UEFA’nın aldığı yeni karar çerçevesinde toplam 252 milyon Euro para yardımı alacaklar. Bu paranın 110 milyon Euro’luk kısmını FIFA, 142 milyon Euro’luk kısmını da UEFA verecekmiş

Benim anlamadığım zaten dünyada futboldan en çok geliri elde eden takımlar Avrupa takımları. Neden FIFA ve UEFA zengini iyice zengin etme şeklinde yorumlanabilinecek bir karar almışlar. Kokusu yakında çıkar muhtemelen.

19 Ocak 2008 Cumartesi

Ön Libero!


Sevgili vincenzo Mehmet Demirkol'un güzel bir yazısını aktarmış. Yazı çok hoşuma gittiği için 1-2 satır da ben karalamak istedim bu konuyla ilgili

Herhalde dünyada ortasaha ile defans arasında oyanayan oyunculara "önlibero" diyen bir tek bizizdir. Eski Alman taktiğinde stoperlerin arkasında oynayan süpürücü oyuncuya Almanlar "libero" diyolardı ve bizde o tabiri aynen kullandık. Sonra da defans ile orta saha arasındaki oyuncuyu da onlara benzetmiş olmalıyız ki "önlibero" demişiz.

İngilizler bu oyunculara "defansive midfielder" yani "defansif orta saha" diyolar. Neden öyle diyolar; çünkü bu oyuncular genelde orta sahanın ameleleridirler. Yani önce gelen atakları keserler yada yıpratırlar ve defanslarına yardım ederler, sonra da kapılan topu alıp ilerideki oyunculara aktarırlar. Ancak görevleri sadece bu kadar değildir. Defans yaparken stoperlerin kademelerine girerler, 10 numara olarak tabir edilen forvet arkası orta saha oyuncularına markaj uygularlar ve bir yandan da ileriyi sürekli gözetim altında tutarlar. Bunun da sebebi top kapıldığı anda kendilerine verilecektir. Onlarda aldıkları topu en iyi şekilde değerlendirmek zorundalar.

Ama işleri topu ileri aktarınca da bitmez bu oyuncuların. Tıpkı defansa yardım ettikleri gibi ileri de çıkmak zorundalar. Çünkü kendi takımının ofansif oyuncuları muhtemelen markaj altında olacaktır. Bu sebepten topa daima yakın durmak zorundalar ki top sahibi oyuncu sıkıştığında defansif ortasaha oyuncusuna dönecektir. O da topu alıp arkadaşının markajını üzerine çekmelidir yada markaj altında olmayan bir başka arkadaşına topu aktarmalıdır. Hiçbiri olmazsa kendisi topu kullanmak zorundadır.

Bu sebepten bu oyunculara futbolun ağır işçileri de denilebilir. Sadece bir görevleri yok. Hem atakta hemde ofansata sürekli tetikte olmak zorundalar, her zaman topa yakın olmalılar, daima doğru yerde doğru zamanda bulunmak zorundalar. Bu sebepten sayın Demirkol'a katılıyorum. Bu oyunculara önlibero demek haksızlık olur. Önlibero demek ortasahanın arkasında sarkan topları toplayan demek olur bu da bu tarz oyuncuları kısıtlayan bir tabir anlamına gelir.

Ne demek gerekir derseniz herhangi bir fikrim yok. Ancak bu oyuncuların komple birer oyuncu oldukları kesin. Ülkemizde o kadar kapasiteli bir onlibero! kavramı mevcut değil. Bizdeki oyuncular genelde topu kapıp 10 numaralarına veriyolar ve defansta kalıyolar. Sadece Galatasaray'daki Mehmet Topal pozitif anlamda mevkisinin hakkını vermeye çalışıyor ancak daha katetmesi geren çok yolu var. Dünyada ise bu mevkinin en iyi adamları kim derseniz Patrick Viera, Daniella De Rossi, Esteban Cambiasso, Oween Hargreaves aklıma gelen ilk isimler. Tabi bu listeyi uzatmak mümkün ama tadı damağımda kalan tek defansif ortasaha Egdar Davids. Bunu da söylemeden edemedim

18 Ocak 2008 Cuma

Türkçe Rap 2


Peki, Ceza nasıl oldu da bunca rapçi arasından sıyrılabildi? Ne arkasında büyük bir yapım şirketi vardı ne de büyük bir serveti. Belki çok klişe olacak ama Ceza bütün başarılarını çalışarak kazandı. Elektrik İdaresi’nde memurluk yaparken biriktirdiği paralarla stüdyo çalışmaları yaptı. Yeraltındaki yarışmalara katıldı, ondan daha önce bu işe girmiş olan rapçilerle iyi ilişkiler içine girdi ve onlardan çok şey öğrendi. Bu öğrendiklerini Allah vergisi yeteneğinin üzerine koyunca da bir numara oldu. Elbette her insan gibi o da hatalar yaptı ama her ne olursa olsun hataları onun yeteneğinin ve hedeflerinin önüne geçemedi.

Belki de en önemli nokta şarkılarında da söylediği gibi en iyi yaptığına inandığı işi yapmak için çabaladı ve çabalarının da ödülünü aldı. Elbette herkes gibi o da eleştiriliyor ve bu eleştirilerin kimisi doğru kimisi kasıtlı. Örneğim Amerikan rapçilerine özendiğine yönelik eleştirilere kesinlikle katılmak elde değil çünkü Ceza sosyal sorumluluk içeren onlarca şarkıya sahip. Bugün bütün rapçilerin eserlerini sıralasak en çok sosyal sorunluluk mesajı içeren şarkı Ceza’nın listesinde yer alacaktır. Amerikan rapçilerinin ise (ünlü olanları kastediyorum. 50 Cent veya Eminem gibi) hali ortada. Milyonlarca dolarlık evlerde yüzlerce koruma eşliğinde sonsuz servetlerinin sıcaklığında yaşıyorlar. Tabi Ceza onlar kadar kazanmıyor kazansın da öyle görelim de diyebilirsiniz ama Ceza son uygulamasıyla aslında niyetinin para kazanmak olmadığını göstermiştir.

Yeni çıkartacağı albümünden önce çıkarttığı maxi single internette herkese bedava sunuldu ve halen cezafan.com adresinden indirilebiliyor. Yine bu maxi single içindeki şarkılara bakıldığında hemen hemen her şarkıda dünya ve Türkiye gündemine işaret eden sözler yer almaktadır. Aynı zamanda eğer benim benzetmem değil ise Grup Yorum’un bir müziğinden de faydalanılmış. Şimdi buna da bir pazarlama stratejisi diyenler çıkabilir. Onlara da hak veriyorum. Konuyu ve uygulamayı çok derin araştırmadım ama ilk bakışta gayet güzel bir tepki uygulaması olarak gözüküyor.
Sonuç olarak Ceza tartışmasız Türkiye’nin en iyi rapçisidir ve uzun süre de bu böyle gidecek gibi de duruyor. Keşke ki Ceza’nın Me Phi Me tarzı rap yapan onlarca rakibi olsa ama maalesef ülkemizde rap müzik küçük adımlarla ilerliyor ve yeteneği olanları keşfetmek için gerekli uğraşlar verilmiyor. Keşfedilen yetenekler de genelde imkansızlıklar içinde kayboluyorlar.

13 Ocak 2008 Pazar

Türkçe Rap 1


Türkiye rap müzikle Cartel(kartel) ile tanıştı. Ancak grup bu tanışıklığın üzerine müspet eserler koyamadı. Bir de kendi aralarında menajerlerinden kaynaklı sorunlar yaşayan grup sonunda dağıldı. Sonra belli bir süre sessizlik sardı rap müziği. En azından kamuoyu nezrinde öyle zannedildi.
Hâlbuki yeraltında çok büyük ve hummalı bir çalışma vardı. Bu çalışmanın merkezi İstanbul’du ve sonunda Nefret isimli 2 kişiden oluşan birçok kişi tarafından desteklenen bir grubun sesi yükseldi yeraltından. Bu ses zamanla olgunlaştı ve artık yeraltından çıktı. Fuchs ve Ceza’dan oluşan Ceza’ya Almanya’dan da destek geldi. Erci E, Killa Hakan, Fuat gibi gurbetçi rapçiler yerli rapçilere omuz verdiler ve Meclis-i Ala diye isimlendirdikleri oluşumu kurdular. Sagopa Kajmer de bu topluluğa katıldı ve o zaman için ulaşabilecekleri en üst noktaya ulaştılar. Anca belli bir tempo kazandıktan sonra tipik Türk davranışı sergileyen oluşum kendi içinde kavgalara tutuştu. Bu kavgaların birçok sebebi var elbette ama biz Türklerin toplu halde uzun süre başarılı işler yapamayacağımız kesin.
Meclis-i Ala dağılınca gurbetçiler kendi saflarına çekildiler yine. Artık palazlanan bizim yerli rapçiler de kendi kaderlerini kendileri çizmeye çabaladılar. Sagopa-Fuchs-Kolera bir tarafa ayrılırken Ceza-Ayben-Sahtiyan öbür tarafa ayrıldılar ve birbirlerine saldırmayı hedef seçtiler. Sonra Ceza bu isimler arasından olağanüstü yeteneği ile sıyrıldı. Gerçekten rap müzik için yaratılmış denilebilecek kadar yetenekli olan bu genç akıllı hareketleri de yeteneğine ekledi ve bugün Türkiye’nin en iyi rapçisi oldu. Ceza yerli rapçiler saflarına ayrılınca gurbetçi rapçilerimize yakınlaştı. Onların yeteneklerinden, tecrübelerinden ve imkânlarından da faydalanan rapçi önünde hiçbir engel bırakmadı
1977 senesinde İstanbul Üsküdar’da doğan Türkiye’nin en iyi rapçisi Ceza’ya bence kulak verilmeli. Son derece güzel işler yapan genç rapçi ile henüz tanışmadıysanız bence hemen www.cezafan.com adresini ziyaret edin

10 Ocak 2008 Perşembe

Hinkel Celtic'de


Sevilla'nın Alman sağ beki Andreas Hinkel İskoçya'nın Celtic takımına 1.9 milyon pound karşılığında transfer oldu

İskoç takımıyla 2011 senesine kadar anlaşan Alman sağ bek bu transferden dolayı çok mutlu olduğunu ve gelecek senelerde Celtic takımında önemli işler yapmnak istediğini söyledi. Hinkel'in bu açıklaması bana Türk oyuncuların her transfer sonrası yaptıkları artık standartlaşan açıklamaları hatırlattı.

Lehmann Dortmund'a Evet Dedi


Arsenal takımının kalecisi Jens Lehmann sonunda Dortmund'a evet dedi

Her ne kadar Arsene Wenger'in herhangi bir anlaşma yada transfer yok açıklaması hala sıcak olsa da Borussia Dortmund Basın Sözcüsü Joseph Schneck "Jens ile hemen hemen her konuda anlaştık, sadece birkaç kişisel konu kaldı" demesi transferin son aşamaya geldiğini göstermekte.

Dortmund, kalecisi Weidenfeller'in 3 ay sahalardan uzak kalacak şekilde sakatlanması sonucunda bu sezon Arsenal'de genelde yedek kalan 38 yaşındaki kaleciye yönelmişti.

Balde Bolton İçin Hazır


Celtic takımının stoperi Bobo Balde takımların anlaşması durumunda Bolton'a transfer olmaktan mutluluk duyacağını açıkladı

Afrika Uluslar Kupası'nda ülkesi Gine'nin de formasını giyecek olan oyuncu Milli takım kampında yaptığı açıklamada "Celtic durumumu biliyor. Eğer takımlar anlaşabilirlerse Bolton takımında oynamaktan mutluluk duyarım" dedi

Bolton menajeri Gary Megson Balde ile ilgilendiğini geçtiğimiz Çarşamba günü açıklamıştı

Robinson'un Tottenham Belirsizliği


Dört senedir Tottenham kalesini koruyan Paul Robinson teknik direktör Juande Ramos tarafından gözden çıkarılmış gibi gözüküyor.

Ünlü kaleci hocasıyla yaşadığı tartışmalar sebebiyle son oynana Arsenal maçında kaleyi Radek Cerny'e kaptırdı.

Teknik direktör Ramos konuyla ilgili sorulan sorulara "Robinson çok iyi bir kaleci, kariyeri de bunu ortaya koyuyor ama kadromuz 25 kişiden oluşuyor ve herkese belli dönemlerde şans vermek gerektiğine inanıyorum" şeklinde yanıt verdi

Grant Anelka'dan Umutlu


Chelsea patronu Avram Grant Anelka'yı Cumartesi günkü Tottenham maçında sahada görmek istediğini söyledi

Bolton 12 milyon sterlin değerindeki son teklifi de redetmişti ancak Grant yine de bu transferin en geç 2 gün içerisinde çözüleceğinden umutlu gözüküyor. Everton galibiyetinden sonra Anelka için "Ben onu Pazartesi takımda görmek istiyordum ama umarım Cumartesi takımdaki yerini alır" şeklinde bir açıklama yapan Grant transefere kesin gözüyle bakıyor.

Anelka daha önceden bu transfer ile ilgili yaptığı açıklamalarda Şampiyonlar Ligi'nde oynamak istediğini belirtmişti

Shearer Newcastle’ a mı?


Büyük olasılıkla Newcastle’ da Sam Allardyce’ dan boşalan koltuğa takımın eski kaptanı Alan Shearer oturacak.

Shearer’ a yakın kaynaklar tarafından da doğrulanan bu habere henüz iki taraftan da bir cevap gelmedi. Ünlü oyuncunun BBC radyosuna verdiği röportajda henüz bir teklif almadığını ancak teklif gelmesi durumunda bu teklife seve seve “evet” diyeceğini açıkladı.

Newcastle koltuğuna oturacak adaylar arasında Shearer dışında Harry Redknapp, Martin Jol, Jose Mourinho, Jurgen Klinsmann, Marcello Lippi, Blackburn menajeri Mark Hughes ve İngiliz Milli takımının eski patronu Steve McClaren gibi isimler de geçiyor. Ancak en güçlü aday şu an itibariyle Alan Shearer gibi gözüküyor

Allardyce 8 Ay Dayanabildi


Premier Lig’ in en hızlı hoca değiştiren takımı ünvanına sahip olan Newcastle’nin son menajeri Sam Allardyce da görevinden alındı. 8 ay önce Glenn Roeder’ in yerine göreve getirilen ve geçen süre içinde istenilen başarıyı getiremeyen “Big Sam” lakaplı hoca yönetimin isteği üzerine karşılıklı anlaşma ile takımdan ayrıldı. Allardyce Newcastle’ de oynayan Emre Belözoğlu ile bir türlü anlaşamamıştı. Bu Emre için büyük bir fırsat olabilir.

İspanyollar Bizi Suçluyorlar


2010 Dünya Kupası Elemeleri Fikstür çekiminde 6 saatlik toplantı sonucunda herhangi bir sonuç elde edilemeyince İspanyol basını Türk’leri suçladı. Hatırladığımız gibi İspanya-Türkiye maçından sonra 2 veya 3 maç kalmasına itiraz etmiştik.

İspanyol basını bu konuyu “Türkler Çok İnatçı” başlıklarıyla gündeme taşırken fikstür toplantısının tek takılma sebebi bizim yaptığımız itiraz değil. Bosna Hersek ve Ermenistan da ilk maçlarını İspanya ile oynamak istemedikleri için itiraz etmişlerdi.

8 Ocak 2008 Salı

Transferin Yildizi Derby



İngiltere Premier Lig ekiplerinden Derby Country kuşkusuz ara transferin en çalışkan ekibi durumunda

Arjantinli Emanuel Villa, Danny Mills ve Laurent Robert gibi 3 önemli ismi kadrosuna katan Derby ligin ikinci yarısına iddialı gireceğe benziyor

Chelsea Di Santo'yu Kapti


Rus işadamı Roman Abramovic tarafından satın alındıktan sonra flaş transferleriyle dünya futbolunda gündemin baş maddesine oturan Chelsea sonunda sadece flaş transferlerle bir yere varılamayacağını genç yetenekleri de kadroya katmanın şart olduğunu görmüş olmalı.

Sene başında yaptığı Obi Mikel transferiyle bu yolda ilk sinyali veren Chelsea Franco Di Santo transferiyle doğru yolda olduğunu ispatladı.

1989 doğumlu Arjantinli oyuncu Şili’nin Audax Italiano takımından 7 milyon $ karşılığında transfer edildi

6 Ocak 2008 Pazar

Cafercan Aksu


87 doğumlu genç oyuncu bana kalırsa üzerine titrenmesi gereken büyük bir yeteneğe sahip. Tek zaafı mücadeleyi çok sevmemek olan Cafercan eğer Arsenal altyapısında yetişmiş olsaydı bence şimdi Premier Lig' i sarsan gençler arasında yer alabilirdi.

Sol ayağı ile harika işler çıkartan genç oyuncu şu an oynamakta olduğu Orduspor’ da gösterdiği performans ile oraya ait olmadığını ispatlamaktadır. Galatasaray’da forvetlerin ve kanatların halinin içler acısı olduğunu gören herkes eğer Cafercan’ ı izlerse “bu çocuk neden Galatasaray’da oynamıyor” sorusunu soracaktır.

Dilerim Galatasaray teknik heyeti, yöneticileri ve altyapı sorumluları bu genç yeteneğin üzerine çalışırlar ve bizlerde yeni bir yıldızı izleme imkanına kavuşuruz

4 Ocak 2008 Cuma

Breno Bayern’de


Brezilya’nın gelecekteki yıldızı Breno Vinicius Rodrigues Borges yani Breno 18 milyon $’a Bayern Münih’e transfer oldu.

Brezilya 23 Yaş Altı Milli Takımı’nın kaptanlığını yapan Breno Temmuz 2007’de Sao Paulo ile 4 senelik bir anlaşma yapmıştı. Ancak Aralık 2007 Bayern Münih, Milan ve Real Madrid bu oyuncu ile ilgilenmeye başladılar. Yıldız oyuncu, Bayern’in eski oyuncusu ve şimdi Bayern için oyuncu gözlemciliği yapan Giovane Elber sebebiyle Alman devini tercih etti. Bunun üzerine Bayern oyuncunun kontratında yer alan bedeli yani 18 mılyon$’ı ödeyerek oyuncuyu kadrosuna kattı.

Mats Hummels Dortmund'a Kiralandi


Bayern Münih’in gelecek vaat eden stoperi Mats Hummels 30 Haziran 2009’a kadar Bundesliga takımlarından Borussia Dortmund’a kiralandı.

19 yaşındaki futbolcu Alman basınına yaptığı açıklamada, yaşıtı Brezilya’lı Breno’nun takıma katılmış olması sebebiyle kadroda yeterince yer alamayacağını düşündüğünü ve yine Bundesliga’da yer alan ve kadro sorunu yaşamayacağına inandığı Dortmund’a kiralık olarak gitmenin kariyeri açısından daha sağlıklı olacağına karar verdiğini açıkladı. Bu karara varırken önceden Bayern’den kiralık giden ve daha sonra takımın değişmezleri olan Markus Babbel ve Philipp Lahm gibi oyuncular genç Hummels’i etkilemiş.

George Bernard Shaw


26 Temmuz 1856’da Dublin, Serbest İrlanda’da doğan eleştirmen ve yazar altmıştan fazla oyuna imza atarak oyun yazarı olarak ünlenmiştir. Hem 1925'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü hem de 1938'de Pygmalion için Oscar'ı alarak, bu iki ödülü de alabilen ilk ve tek insan olmuştur. Sosyalizm ve kadın haklarının koyu bir savunucusu olmuştur. Shaw, vejeteryan olmasının yanında ayrıca içki ve sigaradan da hayatı boyunca kaçınmıştır. Ayrıca resmi eğitime de karşı çıkmıştır. Shaw, 94 yaşında geldiği 1950'de, ağaç budarken merdivenden düştükten sonra oluşan yaralarının iyileşmemesi sonucunda olaydan birkaç gün sonra ölmüştür.

ç budarken merdivenden düştükten sonra oluşan yaralarının iyileşmemesi sonucunda olaydan birkaç gün sonra ölmüştür.

5-6 Ocak TV`de Futbol


5 Ocak Cumartesi
15:00 Diyarbakır Diski - Beşiktaş (Lig Tv)
17:00 G. Rangers - Dundee United (Business Channel)
19:00 Bursaspor - Galatasaray (Lig Tv)
21:00 Mallorca - Barcelona (NTV)
23:00 Espanyol - Villarreal (NTV)

6 Ocak Pazar

16:00 Motherwell - Celtic (Business Channel)
19:00 Kayserispor - Fenerbahçe (Lig Tv)
20:00 Real Madrid - Zaragoza (NTV)
22:00 Sevilla - Real Betis (NTV)

Efsane Taraftar Grubu La 12


La 12 diye yazılıp, la doce diye okunulan; Boca Juniors' un efsanevi taraftar grubu; dünyadaki tüm taraftar grupları arasında da belki de en başarılısıdir

2007 yılında Mauro Martin ve tayfası tribün liderliğini Rafael Di Zeo' dan almıştır. Sebebi de Di Zeo'nun 2007 yılının ortalarında hapise girmesidir. 30 Eylül 2007'de de Martin tutuklanmıştır. La 12'nin yaklaşık 300 kişiden oluştuğu öngörülür.

Di Zeo'nun yakınları olan bir grup da La 12'den ayrılıp; La Nueva 12' yi kurmuştur